Tiroid, Guatr, Obezite, kıllanma, Hormon, Osteoporoz, Hipoglisemi, Düşük Şeker, Hipofiz Hastalıkları, terleme, Erken Ergenlik, Gut, Boy Kısalığı,hormon tedavisi, Diyabet, Şeker, Hastalığı, Selçuk Can, Nişantaşı, İstanbul Tiroid, Guatr, Obezite, kıllanma, Hormon, Osteoporoz, Hipoglisemi, Düşük Şeker, Hipofiz Hastalıkları, terleme, Erken Ergenlik, Gut, Boy Kısalığı,hormon tedavisi, Diyabet, Şeker, Hastalığı, Selçuk Can, Nişantaşı, İstanbul
Anasayfa Özgeçmiş Yayınlar Kongre ve Kurslar Basında İletişim ve Randevu İletişim ve Randevu

Şeker hastalığı, yani tıp dilindeki adı ile Diabetes Mellitus çoğumuzun aşina olduğu ancak anlamını bilmediği bir kelimedir. Diabetes Yunanca idrara geçen, mellitus tatlı veya bal anlamına gelmektedir. Şeker hastalığı yani tıp dilinde Diabetes Mellitus idrara geçen tatlı anlamına gelmektedir. Şeker hastalığı kontrol altına alınabilinir ancak kesin çözüm olan bir tedavisi yoktur. İnsan bir defa şeker hastası oldu mu, ömür boyu şeker hastası olarak kalır, tekrar normal haline dönemez. Bu da ömür boyu tedavi demektir. Tip 2 diyabetliler zayıflayınca şekerleri normale gelir. Ancak asabi bir durumda veya tekrar kilo aldıklarında şekerleri yine yükselir, burada geçici bir şeker düzelmesi vardır. Şeker hastaları diyabetli olduklarını kabul edip şeker hastalığı ile arkadaşça yaşamayı becerebilirler ise ve aynı zamanda hastalıkları konusunda eğitimli, bilinçli, özenli ve disiplinli iseler normalden uzun yaşarlar. Bunlardan biri yok ise şeker hastalığı tehlikelidir. Kişi iş hayatında çok başarılı ve disiplinli olabilir ancak şeker hastalığı konusunda disiplinsiz ise vücutta şekerin yüksek tahribat yapması kaçınılmazdır.  

Diyabet Teşhisi:

            Diyabet teşhisi için herhangi bir belirti çıkmasını beklemeye gerek yoktur. Diyabetin en sık belirtisi hiçbir belirti olmamasıdır. Check-up yani tamamen kontrol amaçlı testlerde kişiye diyabet teşhisi konabilir. Hastalar dikkatle sorgulandığında ağız kuruluğu, halsizlik, yemek sonrası yorgunluk ve uyuklama, kilo alma, çok idrara çıkma gibi belirtilerden bahsedebilirler. Hipoglisemi yani ani şeker düşmeleri, ileri yaşlarda çıkacak diyabetin habercisi olabilir. Obezite sorunu olan birçok kişide insülin direnci dediğimiz artan yağ dokusunun ve karaciğer gibi iç organların yağlanmasının insülinin etkisini azaltması durumu çıkabiliyor. Bu yüzden zayıflamak için bize başvuranlara mutlaka insülin direncini ölçen testler yapıyoruz ve lüzum görürsek şeker yükleme testi uyguluyoruz. Normal bir insanın kandaki glikoz düzeyi açlıkta 70 - 100 mg/dl arasındadır. Diyabet teşhisinde yapılan kan şekeri ölçümünün yorumu kişinin açlık tokluk durumuna göre olur. Aşağıdaki durumlarda diyabet tanısı konulur.

Açlık kan şekerinin 126 mg/dl üzerinde olması

Rastgele mesela yemekten herhangi bir zaman sonra toklukta ölçülen kan şekerinin 200 mg/dl üzerinde olması ve kişide yüksek şeker belirtilerinin olması

Şeker yükleme testinin ikinci saatinde kan şekerinin 200 mg/dl üzerinde olması

Son üç aylık şeker ortalamasını gösteren HbA1C testinin sonucunun %6,5 ve üzeri olması. HbA1C değeri %5,8 altı olması normal, %5,9-6,4 arası olması sınırdadır.

Hastadan veya laboratuardan kaynaklı hatalar olabileceği göz önünde tutularak bu testlerin iki ayrı günde bozuk çıkması ile diyabet teşhisi konulur.

Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. Selçuk Can’ın American Board of lnternal Medicine adlı Amerika kaynaklı kuruluş bünyesinde kendi hastalarına yaptığı Diyabet Tedavisi İyileştirme modülünde (Diabetes Practise lmprovement) hastalara verdiği diyabet tedavisi kalitesinin iyi olmadığı saptandı. Prof. Dr. Selçuk Can diyabet hastalarının aldığı tedavi kalitesi ile ilgili şunları söyledi:

“Metotları Amerika’dan alınan ve benim Türkiye’de baktığım hastalar üzerinde yapılan modülde hastaların ancak %65’inin kan şeker düzeyleri arzu edilen kontrol seviyesinde idi.  Kan şekeri kontrol dışında olanların oranı %35 idi. Tansiyonu iyi kontrolde olanların oranı %31, kolesterol düzeyleri hedef değerde olanların oranı %35 idi. Ortalama yaşları 63 olan bu hasta grubunun %46 sı fazla kilolu, %42 si obez yani şişman idi. Yani toplam %88’inde kilo sorunu vardı ve diyabetlilerin sadece %12 si normal kiloda idi. 100 diyabetliden sadece 8’i kendi sağlıklarını çok iyi veya mükemmel olarak nitelendiriyordu. Diyabet hastalarının %77’sinde yüksek kolesterol, %54’ünde hipertansiyon, %42’sinde tamamen hareketsiz olma, %23’ünde damar sertliğine bağlı hastalıklar mevcut idi. Çeşitli psikolojik, sosyal ve çevresel etkenler diyabet hastalarının yazılan reçetelere ve hekim tavsiyesine uyumunu ters etkilemektedir. Diyabetlilerin %4‘ünde psikiyatrik hastalıklar, %23’ünde tedaviye uymama, %15’inde mevcut kalp, böbrek, karaciğerin bozulması gibi durumların olumsuz etki yapması, %8’inde sosyal ve finansal olumsuz faktörler tedaviye uyumu, dolayısı ile diyabetin kontrol altına alınmasını engellemektedir.

Diyabetlilerde önemli bir sorunda tedaviye uyum sağlayamama sorunudur. Benim katıldığım diyabet bakım iyileştirme modülündeki veriler diyabetlilerin sadece yarısının diyetine uyduğunu ve daha da kötüsü sadece %19’unun haftada 4 günden fazla egzersiz yaptığını gösterdi. Bakımın önemli bir bileşeni olan küçük cihazlarla kişinin kendi şekerini ölçmesi %43 hasta tarafından yapılıyordu. Bu oran batı ülkelerinde çok daha fazladır. Yurt dışında tüm şeker hastalarına önerilen grip aşısının Türkiye’deki şeker hastalarında kullanımı sadece %38. Her 5 yılda bir yapılması önerilen zatürree aşısının vurulma oranı çok daha düşük ve sadece %23. Biz, doktorlarda ilaçların yan etkileri konusunda, ayak bakımı, diyabet diyeti ve evde kan şekeri ölçümü konusunda hastaları bilgilendirmede pek başarılı değiliz. Hastalarımın sadece %30 ile 50 kadarına düzgün ve kaliteli diyabet bilgisi verilmişti. Diyabetli hastaya öğretilecek, anlatılacak, gösterilecek o kadar çok şey var ki, doktor da bunları eksiksiz anlatacak ya zaman bulamıyor ya da eğitim konusunu ikinci plana atıp, ilaç ve insüline ağırlık veriyor. Bu durumda diyabet hemşiresi, diyetisyen ve psikologların doktor üzerinden yükü alıp, eğitimi vermeleri gerekiyor. Bu da eleman eksikliği, sağlık kurumlarında organizasyon bozukluğu ve diyabetin önemini kavrayamama gibi nedenler ile her zaman mümkün olmuyor. En önemlisi de diyabetli hastaların memnuniyetsizliği! Diyabet hastalarımın sadece %42’si aldığı sağlık servisini çok iyi veya mükemmel olarak değerlendiriyor. Çoğunluğu yani %58’i diyabet tedavisinden memnun değil. Bu durumda diyabeti bir olumsuzluklar ve memnuniyetsizlikler zinciri olarak tanımlamak doğru olur.

Diyabet hakkındaki bazı gerçekler:
 

  • Diyabet vakalarının yaklaşık %5’i çocukluk ve adolesan çağında ortaya çıkan tip 1 diyabet, %95’i erişkin dönemde ortaya çıkan tip 2 diyabettir.

  • Diyabet hastalarının üçte biri diyabetli olduğundan haberdar değildir.

  • Ülkemizdeki diyabet görülme sıklığının önümüzdeki yıllarda daha da artması beklenmektedir.

  • Diyabet ilk beş ölüm sebebinden biridir.

  • Ülkemizde diyabet ve buna bağlı komplikasyonların tanısı, tedavisi, bakımı ve rehabilitasyonuna her yıl 5 milyar Euro harcandığı tahmin edilmektedir.

  • Tip 2 diyabet vakalarının %80’i uygun yaşam tarzı ile önlenebilir.

  • Hem tip 1, hem de tip 2 diyabette doğru zamanda başlanan etkili tedavi, bakım ve izlem diyabetten kaynaklanan ölümleri ve maliyetleri azaltabilir.

  • Diyabet kalp krizi ve felç riskini arttırır. Diyabet hastalarının yarısı kalp ve damar hastalıklarından ölür.

  • Diyabetik retinopati yani şekerin gözün retina tabakasında yaptığı tahribat en sık körlük nedenidir. Diyabet teşhisinden 15 yıl sonra şeker hastalarının %2’si kör olur, %10’unda ağır görme bozukluğu gelişir

  • Böbrek yetmezliğinin en sık sebebi diyabettir. Diyabetlilerin %10’u böbrek yetmezliğinden ölür.

  • Diyabetik nöropati diyabetlilerin yarısını etkiler ve yükselen kan şekerinin sinir sistemini bozması ile olur. Diyabetik nöropati hastaları el ve ayaklarda yanma, batma ve karıncalanma hisseder, gece kramplar olur.

  • Diyabetik nöropati ve damar bozukluğu ayaklarda iyileşmeyen yaralara sebep olur.

  • Diyabetli bir kişinin ölme riski aynı yaştaki diyabeti olmayan bir kişinin ölme riskinden iki kat daha fazladır.

Türkiye'de diyabet hastaları üzerine yapılan anket çalışmalarında Türkiye'de teşhisi konulmuş hastaların yüzde 68'i düzenli tedavi görürken, yüzde 32'lik kısmı düzenli ilaç kullanmıyor. Bu durum genelde hastaların diyabetli olduklarını kabul etmemesinden ve şeker hastalığını önemsiz görmelerinden kaynaklanıyor. Diyabet hastaları en çok körlük, diyaliz, böbrek sorunları, obezite, kalp hastalığı ve iyileşmeyen yaralardan korkuyorlar. Ayak kesilmesi ve iyileşmeyen ayak yaraları şeker hastalarının adeta korkulu rüyası konumundadır. Hastalar hastalıkları nedeniyle verimli çalışamadıklarından ve işe gidemediklerinden şikâyet ediyor. Bu durum gelir kaybı ile sonuçlanıyor. 

14 Kasım Dünya Diyabet Günü nasıl başladı?

1921 yılında Dr. Frederick Grant Banting ve Charles Herbert Best pankreası ameliyat ile çıkarılan dolayısı ile şeker hastası olan köpeklere, sağlıklı köpeklerin pankreaslarının Langerhans adacıklarından hazırladıkları ekstreyi vererek tüm diyabet belirtilerinin ortadan kalktığını göstermişlerdir. Sonrasında Banting, Best ve diğer meslektaşları Toronto Üniversitesinde domuz pankreasından insülin hormonunu ayırıp saflaştırmayı başardılar. Bu uğraşları sonucunda insülin enjeksiyonunun yolu açılmış oldu ve ilk hasta 1922 yılında tedavi edildi. Bu buluşları için Banting ve laboratuarın yöneticisi olan John James Richard Macleod’a 1923 yılında Nobel Tıp Ödülü verildi. Banting ve Best insülin üretim yöntemi ile ilgili olarak aldıkları patent için para talep etmediler ve insülinin ticari olarak üretilmesini kontrol etmeye çalışmadılar. Bu kararlarının sonucunda insülin üretimi ve tedavisi hızla tüm dünyaya yayıldı. Banting daha sonra doğum günü olan 14 Kasım tarihinin “Dünya Diyabet Günü” olarak belirlenmesi ile onurlandırıldı. 

Prof. Dr. Selçuk Can

Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı

 
 
Muayenehane: Sezai Selek Sok. Tayman Apt
No: 16 Daire: 7 Nişantaşı Şişli 34365 İstanbul Tel: 212 - 296 46 11

Tasarım - Forum