Şeker hastalığı, yani tıp dilindeki adı ile Diabetes
Mellitus çoğumuzun aşina olduğu ancak anlamını
bilmediği bir kelimedir. Diabetes Yunanca idrara
geçen, mellitus tatlı veya bal anlamına gelmektedir.
Şeker hastalığı yani tıp dilinde Diabetes Mellitus
idrara geçen tatlı anlamına gelmektedir. Şeker
hastalığı kontrol altına alınabilinir ancak kesin
çözüm olan bir tedavisi yoktur. İnsan bir defa şeker
hastası oldu mu, ömür boyu şeker hastası olarak
kalır, tekrar normal haline dönemez. Bu da ömür boyu
tedavi demektir. Tip 2 diyabetliler zayıflayınca
şekerleri normale gelir. Ancak asabi bir durumda
veya tekrar kilo aldıklarında şekerleri yine
yükselir, burada geçici bir şeker düzelmesi vardır.
Şeker hastaları diyabetli olduklarını kabul edip
şeker hastalığı ile arkadaşça yaşamayı
becerebilirler ise ve aynı zamanda hastalıkları
konusunda eğitimli, bilinçli, özenli ve disiplinli
iseler normalden uzun yaşarlar. Bunlardan biri yok
ise şeker hastalığı tehlikelidir. Kişi iş hayatında
çok başarılı ve disiplinli olabilir ancak şeker
hastalığı konusunda disiplinsiz ise vücutta şekerin
yüksek tahribat yapması kaçınılmazdır.
Diyabet Teşhisi:
Diyabet teşhisi için herhangi bir
belirti çıkmasını beklemeye gerek yoktur. Diyabetin
en sık belirtisi hiçbir belirti olmamasıdır. Check-up
yani tamamen kontrol amaçlı testlerde kişiye diyabet
teşhisi konabilir. Hastalar dikkatle sorgulandığında
ağız kuruluğu, halsizlik, yemek sonrası yorgunluk ve
uyuklama, kilo alma, çok idrara çıkma gibi
belirtilerden bahsedebilirler. Hipoglisemi yani ani
şeker düşmeleri, ileri yaşlarda çıkacak diyabetin
habercisi olabilir. Obezite sorunu olan birçok
kişide insülin direnci dediğimiz artan yağ dokusunun
ve karaciğer gibi iç organların yağlanmasının
insülinin etkisini azaltması durumu çıkabiliyor. Bu
yüzden zayıflamak için bize başvuranlara mutlaka
insülin direncini ölçen testler yapıyoruz ve lüzum
görürsek şeker yükleme testi uyguluyoruz. Normal bir
insanın kandaki glikoz düzeyi açlıkta 70 - 100 mg/dl
arasındadır. Diyabet teşhisinde yapılan kan şekeri
ölçümünün yorumu kişinin açlık tokluk durumuna göre
olur. Aşağıdaki durumlarda diyabet tanısı konulur.
Açlık kan şekerinin 126 mg/dl üzerinde olması
Rastgele mesela yemekten herhangi bir zaman sonra
toklukta ölçülen kan şekerinin 200 mg/dl üzerinde
olması ve kişide yüksek şeker belirtilerinin olması
Şeker yükleme testinin ikinci saatinde kan şekerinin
200 mg/dl üzerinde olması
Son
üç aylık şeker ortalamasını gösteren HbA1C testinin
sonucunun %6,5 ve üzeri olması. HbA1C değeri %5,8
altı olması normal, %5,9-6,4 arası olması
sınırdadır.
Hastadan veya laboratuardan kaynaklı hatalar
olabileceği göz önünde tutularak bu testlerin iki
ayrı günde bozuk çıkması ile diyabet teşhisi
konulur.
Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı Prof. Dr. Selçuk
Can’ın American Board of lnternal Medicine adlı
Amerika kaynaklı kuruluş bünyesinde kendi
hastalarına yaptığı Diyabet Tedavisi İyileştirme
modülünde (Diabetes Practise lmprovement) hastalara
verdiği diyabet tedavisi kalitesinin iyi olmadığı
saptandı. Prof. Dr. Selçuk Can diyabet hastalarının
aldığı tedavi kalitesi ile ilgili şunları söyledi:
“Metotları Amerika’dan alınan ve benim Türkiye’de
baktığım hastalar üzerinde yapılan modülde
hastaların ancak %65’inin kan şeker düzeyleri arzu
edilen kontrol seviyesinde idi. Kan şekeri kontrol
dışında olanların oranı %35 idi. Tansiyonu iyi
kontrolde olanların oranı %31, kolesterol düzeyleri
hedef değerde olanların oranı %35 idi. Ortalama
yaşları 63 olan bu hasta grubunun %46 sı fazla
kilolu, %42 si obez yani şişman idi. Yani toplam
%88’inde kilo sorunu vardı ve diyabetlilerin sadece
%12 si normal kiloda idi. 100 diyabetliden sadece
8’i kendi sağlıklarını çok iyi veya mükemmel olarak
nitelendiriyordu. Diyabet hastalarının %77’sinde
yüksek kolesterol, %54’ünde hipertansiyon, %42’sinde
tamamen hareketsiz olma, %23’ünde damar sertliğine
bağlı hastalıklar mevcut idi. Çeşitli psikolojik,
sosyal ve çevresel etkenler diyabet hastalarının
yazılan reçetelere ve hekim tavsiyesine uyumunu ters
etkilemektedir. Diyabetlilerin %4‘ünde psikiyatrik
hastalıklar, %23’ünde tedaviye uymama, %15’inde
mevcut kalp, böbrek, karaciğerin bozulması gibi
durumların olumsuz etki yapması, %8’inde sosyal ve
finansal olumsuz faktörler tedaviye uyumu, dolayısı
ile diyabetin kontrol altına alınmasını
engellemektedir.
Diyabetlilerde önemli bir sorunda tedaviye uyum
sağlayamama sorunudur. Benim katıldığım diyabet
bakım iyileştirme modülündeki veriler diyabetlilerin
sadece yarısının diyetine uyduğunu ve daha da kötüsü
sadece %19’unun haftada 4 günden fazla egzersiz
yaptığını gösterdi. Bakımın önemli bir bileşeni olan
küçük cihazlarla kişinin kendi şekerini ölçmesi %43
hasta tarafından yapılıyordu. Bu oran batı
ülkelerinde çok daha fazladır. Yurt dışında tüm
şeker hastalarına önerilen grip aşısının
Türkiye’deki şeker hastalarında kullanımı sadece
%38. Her 5 yılda bir yapılması önerilen zatürree
aşısının vurulma oranı çok daha düşük ve sadece %23.
Biz, doktorlarda ilaçların yan etkileri konusunda,
ayak bakımı, diyabet diyeti ve evde kan şekeri
ölçümü konusunda hastaları bilgilendirmede pek
başarılı değiliz. Hastalarımın sadece %30 ile 50
kadarına düzgün ve kaliteli diyabet bilgisi
verilmişti. Diyabetli hastaya öğretilecek,
anlatılacak, gösterilecek o kadar çok şey var ki,
doktor da bunları eksiksiz anlatacak ya zaman
bulamıyor ya da eğitim konusunu ikinci plana atıp,
ilaç ve insüline ağırlık veriyor. Bu durumda diyabet
hemşiresi, diyetisyen ve psikologların doktor
üzerinden yükü alıp, eğitimi vermeleri gerekiyor. Bu
da eleman eksikliği, sağlık kurumlarında
organizasyon bozukluğu ve diyabetin önemini
kavrayamama gibi nedenler ile her zaman mümkün
olmuyor. En önemlisi de diyabetli hastaların
memnuniyetsizliği! Diyabet hastalarımın sadece
%42’si aldığı sağlık servisini çok iyi veya mükemmel
olarak değerlendiriyor. Çoğunluğu yani %58’i diyabet
tedavisinden memnun değil. Bu durumda diyabeti bir
olumsuzluklar ve memnuniyetsizlikler zinciri olarak
tanımlamak doğru olur.
Diyabet hakkındaki bazı gerçekler:
-
Diyabet vakalarının yaklaşık %5’i çocukluk ve
adolesan çağında ortaya çıkan tip 1 diyabet,
%95’i erişkin dönemde ortaya çıkan tip 2
diyabettir.
-
Diyabet hastalarının üçte biri diyabetli
olduğundan haberdar değildir.
-
Ülkemizdeki diyabet görülme sıklığının
önümüzdeki yıllarda daha da artması
beklenmektedir.
-
Diyabet ilk beş ölüm sebebinden biridir.
-
Ülkemizde diyabet ve buna bağlı
komplikasyonların tanısı, tedavisi, bakımı ve
rehabilitasyonuna her yıl 5 milyar Euro
harcandığı tahmin edilmektedir.
-
Tip 2 diyabet vakalarının %80’i uygun yaşam
tarzı ile önlenebilir.
-
Hem tip 1, hem de tip 2 diyabette doğru zamanda
başlanan etkili tedavi, bakım ve izlem
diyabetten kaynaklanan ölümleri ve maliyetleri
azaltabilir.
-
Diyabet kalp krizi ve felç riskini arttırır.
Diyabet hastalarının yarısı kalp ve damar
hastalıklarından ölür.
-
Diyabetik retinopati yani şekerin gözün retina
tabakasında yaptığı tahribat en sık körlük
nedenidir. Diyabet teşhisinden 15 yıl sonra
şeker hastalarının %2’si kör olur, %10’unda ağır
görme bozukluğu gelişir
-
Böbrek yetmezliğinin en sık sebebi diyabettir.
Diyabetlilerin %10’u böbrek yetmezliğinden ölür.
-
Diyabetik nöropati diyabetlilerin yarısını
etkiler ve yükselen kan şekerinin sinir
sistemini bozması ile olur. Diyabetik nöropati
hastaları el ve ayaklarda yanma, batma ve
karıncalanma hisseder, gece kramplar olur.
-
Diyabetik nöropati ve damar bozukluğu ayaklarda
iyileşmeyen yaralara sebep olur.
-
Diyabetli bir kişinin ölme riski aynı yaştaki
diyabeti olmayan bir kişinin ölme riskinden iki
kat daha fazladır.
Türkiye'de diyabet hastaları üzerine yapılan anket
çalışmalarında Türkiye'de teşhisi konulmuş
hastaların yüzde 68'i düzenli tedavi görürken, yüzde
32'lik kısmı düzenli ilaç kullanmıyor. Bu durum
genelde hastaların diyabetli olduklarını kabul
etmemesinden ve şeker hastalığını önemsiz
görmelerinden kaynaklanıyor. Diyabet hastaları en
çok körlük, diyaliz, böbrek sorunları, obezite, kalp
hastalığı ve iyileşmeyen yaralardan korkuyorlar.
Ayak kesilmesi ve iyileşmeyen ayak yaraları şeker
hastalarının adeta korkulu rüyası konumundadır.
Hastalar hastalıkları nedeniyle verimli
çalışamadıklarından ve işe gidemediklerinden şikâyet
ediyor. Bu durum gelir kaybı ile sonuçlanıyor.
14 Kasım Dünya Diyabet Günü nasıl başladı?
1921 yılında Dr. Frederick Grant Banting ve Charles
Herbert Best pankreası ameliyat ile çıkarılan
dolayısı ile şeker hastası olan köpeklere, sağlıklı
köpeklerin pankreaslarının Langerhans adacıklarından
hazırladıkları ekstreyi vererek tüm diyabet
belirtilerinin ortadan kalktığını göstermişlerdir.
Sonrasında Banting, Best ve diğer meslektaşları
Toronto Üniversitesinde domuz pankreasından insülin
hormonunu ayırıp saflaştırmayı başardılar. Bu
uğraşları sonucunda insülin enjeksiyonunun yolu
açılmış oldu ve ilk hasta 1922 yılında tedavi
edildi. Bu buluşları için Banting ve laboratuarın
yöneticisi olan John James Richard Macleod’a 1923
yılında Nobel Tıp Ödülü verildi. Banting ve Best
insülin üretim yöntemi ile ilgili olarak aldıkları
patent için para talep etmediler ve insülinin ticari
olarak üretilmesini kontrol etmeye çalışmadılar. Bu
kararlarının sonucunda insülin üretimi ve tedavisi
hızla tüm dünyaya yayıldı. Banting daha sonra doğum
günü olan 14 Kasım tarihinin “Dünya Diyabet Günü”
olarak belirlenmesi ile onurlandırıldı.
Prof. Dr. Selçuk Can
Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı |
|