Tiroid, Guatr, Obezite, kıllanma, Hormon, Osteoporoz, Hipoglisemi, Düşük Şeker, Hipofiz Hastalıkları, terleme, Erken Ergenlik, Gut, Boy Kısalığı,hormon tedavisi, Diyabet, Şeker, Hastalığı, Selçuk Can, Nişantaşı, İstanbul Tiroid, Guatr, Obezite, kıllanma, Hormon, Osteoporoz, Hipoglisemi, Düşük Şeker, Hipofiz Hastalıkları, terleme, Erken Ergenlik, Gut, Boy Kısalığı,hormon tedavisi, Diyabet, Şeker, Hastalığı, Selçuk Can, Nişantaşı, İstanbul
Anasayfa Özgeçmiş Yayınlar Kongre ve Kurslar Basında İletişim ve Randevu İletişim ve Randevu

DİYABET NEDİR?

Ülkemizde yapılan en son diyabet taraması olan ve İstanbul Tıp Fakültesi ile Sağlık Bakanlığı işbirliğinde yürütülen TURDEP-II adlı araştırmada 20 yaş üzerindeki diyabet görülme oranının %14 değerine ulaştığı bulunmuştur. Türkiye’de diyabet oranı her geçen yıl artmaktadır. 1998 yılında %7,5 olan diyabet oranı 12 yıl sonra %14’e çıkmıştır. Şeker hastalığını anlamak için önce pankreas ve onun salgısı insülin hormonunu tanımak, glikozu bilmek gerekir.

GLİKOZ NEDİR?

Glikoz beslenme ile aldığımız bir çeşit şekerdir. Beynimiz, kaslarımız, karaciğerimiz özetle vücudumuz tarafından enerji amacı ile kullanılır. Aldığımız besinlerde bulunan karbonhidratlar önce ağızda tükürükte bulunan amilaz enzimi ile parçalanmaya başlar. Sonra mide suyu ve onikiparmak bağırsağındaki sindirim salgıları ile temas edip ufak parçalara ayrılırlar. En sonunda glikoza dönüşüp, sindirim kanalından emilirler. Karbonhidrat türü yiyecekler ile vücudumuza glikoz girer. Yemek sonrası dönem olarak adlandırılan “postprandial dönemde” ise, yediğimiz yiyeceklerden açığa çıkan glikoz kana geçer. Açlık döneminde ise, ayni yemek öğünleri arasında midemizin boş olduğu dönemde ise glikoz karaciğerdeki depolardan kullanılır. Karaciğer ve kaslarda bulunan glikoz deposu glikojendir. Glikoz karaciğerden glikojen deposundan salınır. 12-24 saatlik açlık ile karaciğer glikojen depoları tükenir. Bundan sonra vücudumuz yağları ve proteinleri glikoza çevirir. Uzayan açlık hallerinde glikoneojenez denilen süreç ile karaciğerde ve böbrekte bulunan yağlar ve aminoasitler glikoza çevrilir. Bu olayların amacı 24 saat boyunca kanda hemen hemen sabit ve normal düzeyde şeker seviyesi sağlamaktır. Karaciğer ve kaslardaki glikojen depoları her yemek yediğimizde tekrar dolar ve tazelenir. Böylece beyin ve kalp gibi önemli organlarımızın glikoz ihtiyacı sürekli kesintisiz olarak karşılanır. Glikoz bir tür şekerdir. Glikoz veya daha genel anlamıyla, şeker içeren yiyecekler "karbonhidrat" grubu besinlerdir. Karbonhidratlar ikiye ayrılırlar: basit ve kompleks karbonhidratlar.

Basit karbonhidratlar yalnızca bir ya da iki şeker molekülünden meydana gelir. Basit karbonhidratlar yendiğinde, ağızdan mideye ve sonra da bağırsaklara geçerler. Bağırsakta emilip kan dolaşımına geçerler. Kompleks karbonhidratlar, bağırsağa girdiklerinde önce sindirilir ve parçalanır. Daha sonra da bağırsaktan kana geçerler. Kompleks karbonhidratlar daha fazla ve uzun şeker moleküllerinden oluşmuştur. Özetle basit karbonhidratlar çabuk parçalanıp hızlı kana geçerler. Kompleks karbonhidratlar uzun moleküller olduklarından yavaş parçalanıp, yavaş yavaş kana karışırlar.

Basit karbonhidratlara örnek çay şekeri sakaroz, meyve şekeri früktoz ve süt şekeri laktozdur. Kompleks karbonhidratlara örnek olarak kuru baklagiller, pirinç, nişasta ve makarna verilebilir.

Şeker hastalığında ve insülin direncinde diyet tedavisinin gayesi hızlı emilen basit karbonhidratların alınmasını en aza indirmektir. Kompleks karbonhidratlar ise sindirim sisteminde YAVAŞ parçalanırlar. Kompleks karbonhidratlar şeker hastasının zaten bozulmuş olan kan glikoz dengeleme sistemini zorlamazlar. Bu yüzden dengeli miktarda kompleks karbonhidrat alınması teşvik edilmelidir.

İNSÜLİN

Pankreas midenin arkasında bulunan karbonhidrat parçalayan amilaz ve yağları parçalayan lipaz gibi enzimleri üreten ve ayrıca hormon olarak insülin ve glukagon üreten, fizyolojik olarak gerek olduğunda insülin, glukagon ve diğer hormonları kan dolaşımına salgılayan organımızdır. Pankreastaki alfa hücrelerinden glukagon, delta hücrelerinden somatostatin ve diğer tip hücrelerden pakreatik polipeptit üretilir. İnsülin ise pankreastaki beta hücreleri tarafından üretilen bir hormondur. İnsülin polipeptit yapısındadır. Pankreasta proinsülin olarak bulunur. A, B ve C zincirleri vardır. Beta hücresinden salınmadan önce C zinciri enzimlerle kesilir. A ve B zincirinin disülfit bağları ile bağlanması sonucu insülin bir peptit hormon olarak kana salınır. Kan şekerinin yükselmesi en güçlü insülin uyarıcı sebeptir. Kan şekeri düşünce beta hücresinden insülin salınımı azalır, pankreas alfa hücresinden glukagon salınır. Ardından böbrek üstü bezinden ve sinir uçlarından epinefrin ve norepinefrin, hipofizden büyüme hormonu, böbrek üstü bezinden kortizon salgılanır. Bunlar insülin karşıtı yani kontra-insülin hormonlardır. Karbonhidratlı besinler alınıp emildiğinde; kan glikoz düzeyi otomatik olarak yükselme eğilimine girer. Bu durumda pankreastaki alfa hücreleri kan dolaşımına insülin salarlar. İnsülin kandaki glikozu kaslara, karaciğere, diğer hücre ve dokulara ve yağ dokusundaki depolara sokar. İnsülin az veya yetersiz ise; glikoz vücut dokuları tarafından kullanılamaz. Bu bir şeker hastalığı oluş mekanizmasıdır. Diğer mekanizma ise salınan insüline vücudun direnç göstermesidir. Bu daha sık rastlanılan ve insülin direnci adı verilen ikinci bir mekanizmadır. İnsülin direncinde insülin hormonu yağ, kas ve karaciğerde bulunan hücrelere glikozu sokmaya çalışır ancak hücreler direnç gösterir. İnsülin yapması gereken görevi yapamaz. Neticede kan glikoz düzeyi yükselir. Kan şekerinin normal sınırı 70-100 mg/dl'dir. Kan glikoz düzeyi 180 mg/dl'yi aştığında glikoz idrara geçer.

 

İNSÜLİN DİRENCİ

Diyabetiklerin çoğunluğunun şişman kilolu oldukları görülmektedir. Şeker hastası olsun ya da olmasın insülin direnci bulunan kişiler her gün, aynı yaştaki normal kilolulara göre çok daha fazla insülin üretirler. Bu hastaların doku ve hücreleri insüline direnç gösterir. Kilo vererek insülin direnci azaltılır. Bu nedenle, şişman ve kilolu şeker hastaları için tedavinin hedefi zayıflamadır. İnsülin direnci varsa o hastada kandaki insülin miktarı yüksektir. Yüksek insülin düzeyi bel çevresi ve karın içindeki yağ depolanmasını artırır. İnsülin fazlası beyinde bulunan hipotalamusdaki iştah merkezini uyarıp, fazla yemek yenilmesine neden olur. Bu yüzden insülin direnci olanlar zayıflamakta zorlanırlar.

 

DİYABET YANİ ŞEKER HASTALIĞI NEDİR VE NEDEN OLUR?

Tıp dilinde diyabetes mellitus olarak bilinen şeker hastalığı ömür boyu devam eden bir hastalıktır. Bu türlü geçmeyen hastalıklara kronik hastalıklar denilir.  İnsülin kandaki şekerin enerji maddesi olarak tüketilmesini veya karaciğerde depo edilmesini kolaylaştırır. Besinlerdeki karbonhidratlar glikoza dönüşüp sindirilirler. Daha sonra glikoz kana geçer ve kandaki glikoz düzeyi yükselir. Yükselen kan şekerimiz pankreastan insülinin salgılanıp kan dolaşımına geçmesine neden olur. İnsülin glikozu hücreye sokar. Hücreye giren glikoz enerjiye dönüşür yani metabolize edilir ve yakılır. Böylece kandaki glikoz düzeyi azalır. Eğer bu sistem işlemez ise kandaki glikoz düzeyi artar. Kan glikozunun düzenlenmesindeki bozukluk ya insülinin yetersiz salgılanmasından yani pankreasın yetersizliğinden veya da vücutta fazla yağ dokusu olması yani şişmanlık nedeni ile insülinin yeterli etkiyi yapamamasından yani insülin direncinden oluşur. Bu süreç zaman ile şeker hastalığını meydana getirir.

 

Diyabet riski taşıdığınızı nasıl anlarsınız?

Normal bir insanın kandaki glikoz düzeyi 70 - 100 mg/dl arasındadır. Eğer bu değer aç karnına 126 mg/dl’den fazla veya eşit ise diyabet teşhisi konur. Ancak bir laboratuar hatası olasılığı veya kişinin tam 8 saatlik açlık süresine uymaması gibi durumları ekarte etmek için, bu test farklı günlerde en az iki kez bozuk çıkmalıdır. Bir stres durumu bile kan şekerini geçici olarak yükseltebilir. Kan şekerinin 100 -126 mg/dl arasında olmasına bozulmuş açlık kan şekeri denir ve bu hastaların ileride diyabete yakalanma riski yüksektir.

KAÇ TİP ŞEKER HASTALIĞI VARDIR?

Başlıca iki tip diyabet vardır. Bunlar; Tip 1 ve Tip 2 diyabet olarak adlandırılır.

TİP 1 DİYABET: En yüksek görülme dönemi ergenlik çağındadır. Diyabet vakalarının %5 ile 10'u tip 1 diyabettir. Tip 1 diyabetin gerçek nedeni tam olarak açıklanmamıştır. Ancak bazı risk faktörleri mevcuttur:

1. Otoimmun hastalık: Vücudun kendisini savunma sisteminden, yani immun sistemden kaynaklanan ve pankreastaki insülin üreten hücrelerin tahribatı ile sonuçlanan bir sorun. Antiglutamik asit dekarboksilaz antikoru (Anti GAD antikoru), islet cell antikoru, anti-insülin antikoru kanda yüksektir.

2. Pankreasa zarar veren virüsler. Örnek Coxsackie virüsü

3. Genetik faktörler. Ailede Tip 1 hastası olması (Tip 1 şeker hastalığında ailesel geçiş, tip 2 şeker hastalığından daha azdır).

4. İlaçlar: Pankreası tahrip eden pentamidine, streptozotocin gibi ilaçlar. Bunlar Türkiye’de kullanılmayan ilaçlardır.

Tip 1 Diyabet hastalarında tedavi eksik olan insülinin cilt altı enjeksiyonu iledir. Şeker hastalığı eğitimi ve spor da tedaviye eklenir. Yoğun insülin tedavisinde sabah, öğle, akşam 3 defa kısa etkili insülinler veya insülin analogları enjeksiyon olarak verilir. Buna bolus enjeksiyon denilir. Gece yatmadan önce ise uzun etkili bir insülin veya analog insülin bazal insülin olarak kullanılır. İnsülin duyarlılığı hastadan hastaya değişmekle birlikte 0,6 ünite/kg, yani kilogram başına 0,6 Ünite enjeksiyonu olarak başlanması önerilir. Doz verilen cevaba göre ayarlanır. Deneme yanılma sistemi ile bulunur. Son üç aylık şeker ortalaması olan HemoglobinA1C oranının %6,5 altına çekilmesi hedeflenir. Tip 1 Diyabetin tedavisi insülin, diyet, spor ve diyabet eğitimi ile olur. 

TİP 2 DİYABET: Yetişkinlerde görülen diyabettir. Pankreas insülin üretir fakat vücut bunu gereken şekilde kullanamaz. İnsülin direnci vardır. Daha çok 40 yaş üzeri kişilerde ortaya çıkar. 

KLASİK BELİRTİLERİ:

1. Sık idrara çıkma, TIP DİLİNDEKİ ADI İLE Polüri

2. Çok su içme, TIP DİLİNDEKİ ADI İLE Polidipsi

3. Çok yemek yeme, TIP DİLİNDEKİ ADI İLE Polifaji

4. Kilo kaybı

Diğer diyabet yani şeker hastalığı belirtileri:

1. Yorgunluk

2. Ağız kuruluğu

3. Vücuttaki yaraların geç iyileşmesi

4. Ciltte kuruma ve kaşıntı

5. Sık geçirilen enfeksiyonlar

6. Görmede bulanıklık

7. Cinsel sorunlar, iktidarsızlık, cinsel isteksizlik

8. Ellerde ve ayaklarda uyuşma, yanma, batma ve karıncalanma. Diyabetik nöropati, yani diyabetin sinirlerde yaptığı tahribat belirtisidir.

Tip 2 için risk grupları aşağıda verilmiştir:

  1. Şişmanlar
  2. Ailesinde diyabet hastalığı bulunanlar
  3. Gebelik sırasında hamilelik diyabeti görülen veya doğan bebeğin 4,5 kg. fazla olması
  4. Yaşı 40 ve üzeri olanlar
  5. Stresli bir hayatı olanlar
  6. Dengesiz yemek yiyen ve beslenme alışkanlığı bozuk olanlar

Bu risk faktörlerinden en az iki tanesi varsa mutlaka açlık kan şekeri ölçülmelidir. Şeker hastalığının bakım ve tedavisi ömür boyu devam eder. Bu nedenle tedavinin uzman doktor, diyetisyen ve diyabet hemşiresi tarafından düzenlenmesi, olumlu sonuçlar almak ve hastalığın vücuttaki tahribatının önlenmesi açısından faydalıdır.

Hamileliğin 24üncü haftasında görülen gestasyonel diyabet yani hamilelik şekeri denen bir diyabet türü daha vardır. Hamilelik şekerinde diyet tedavisi uygulanır. Diyet yeterli olmaz ise diyet artı insülin tedavisine geçilir. Ağızdan kullanılan şeker hapları verilmez. Hamilelik diyabeti genelde doğum sonrasında düzelir. Ancak hamilelik şekeri geçirenlerin ileriki zamanlarda diyabet olma riski fazladır.

Bir insan şeker hastası olduğunu nasıl anlar?

Check-up alışkanlığının gelişmediği ülkemizde şeker hastalığının geç teşhisine oldukça sık rastlıyoruz. TURDEP-II Çalışmasında şeker hastalığı tespit edilenlerin yaklaşık %50’sinin şeker hastası olduklarının farkında olmadıkları bulunmuştur. Geciken teşhis yüksek kan şekerinin böbrek, sinir uçları, göz, kalp gibi organlarda tahribatı ile neticelenir. Kan şekeri basit ve ucuz bir laboratuar testiyle tayin edilebilir. Açlık kan şekeriniz iki defa 126 mg/l üzerinde bulunursa şeker hastalığı tanısı konulur. Son yıllarda son üç aylık şeker ortalamasını gösteren HemoglobinA1C testinin diyabet teşhisinde kullanılabileceği gösterilmiştir. Kan şekeri sınırda olan olgularda ve bozulmuş glikoz toleransı yani gizli şeker düşünülen bireylerde şeker yükleme testi, yani tıp dilindeki adı ile OGTT (Oral Glikoz Tolerans Testi) yapılmalıdır. 75 gram glikoz yüklemesinden iki saat sonra ölçülen kan şekeri 200 mg/dl üzerinde ise diyabet teşhisi konulur. OGTT’de iki saat sonra bakılan kan glikozu 140-199 mg/dl arasında ise gizli şekerin bir türü olan bozulmuş glikoz toleransı mevcuttur. HemoglobinA1C değeri %6,5 üzerinde ise yine diyabet teşhisi konulur. Yükselen kan şekeri ani zayıflama, bulanık görme, çok su içme, çok idrara çıkma, ağız kuruluğu, dilin damağa yapışması gibi belirtiler verebilir. Bu belirtileri azaltmak için şeker ihtiva eden koka-kola, gazoz, meyve suyu gibi içeceklerin içilmesi şeker komasına davetiye çıkarır. Böyle bir durumda şeker içermeyen ayran, su, maden suyu gibi sıvıları tüketmek ve bir sağlık merkezine başvurmak yapılacak en doğru şeydir. Şeker koması başlamadan önce ağızda aseton kokusu, tansiyon düşmesi, nabız artması, ciltte kuruluk ve en sona doğru şuur bulanıklığı ve uykuya meyil gibi ciddi belirtiler görülürse acil polikliniğine gidilmelidir. Şeker komasında erken teşhis ve müdahale hayat kurtarır.

Diyabet komplikasyonları nelerdir?

Komplikasyon yan etki ve tahribat anlamına gelmektedir. Diyabetin komplikasyonları akut komplikasyonlar ve kronik komplikasyonlardır. Akut komplikasyonlar, yani kısa sürede ve çabuk gelişen olumsuzluklardır ve kitaplarda şu şekilde geçer:  diyabetik ketoasidoz koması, hiperosmolar nonketotik koma, laktik asidoz ve hipoglisemik komadır. Diyabetin kronik komplikasyonları, uzun vadede yavaş gelişen vücut tahribatlarıdır: makrovasküler ve mikrovasküler komplikasyonlar olarak ikiye ayrılır. Mikrovasküler komplikasyonlar, küçük damarların yükselen kan şekeri ile bozulmasıdır ve retinopati (göz tahribatı), nöropati (sinir tahribatı) ve nefropati (böbrek tahribatı) olarak sınıflanırlar. Makrovasküler komplikasyonların esası damar sertliğine bağlı kalp ve damar hastalıklarıdır. Felç, bacak damarı tıkanması gibi sorunlar gelişebilir. Ayak sinirlerindeki bozulmalar ayak uyuşmaları, karıncalanma, hissizlik ve gece giren kramplar şeklinde belirti verir. Şeker hastalarının ayaklarında çıkan yaraların kapanması gecikir, çünkü damar ve sinir sistemi bozulmuştur. Cilt kurudur. Ayağa giden damar ve sinirler bozulduğu için ayakkabı vurması gibi bir nedenle ayakta çıkan yaralar iyileşmez ve kangrene çevirebilir. Şeker hastalığında koroner kalp hastalığı, inme, felç ve beyin kanaması, periferik damar hastalığı denilen bacak damarı tıkanıklığı görülebilir. Şeker hastalığında endişe ve depresyona sık rastlanılır.

Diyabeti önlemek için hangi önerilerde bulunacaksınız?

Obezite yani şişmanlık şeker hastalığının gelişiminde katkı yapar. Dengesiz diyet uygulamalarının ve spor yapmamanın sürekli bir alışkanlık haline gelmesini önlemek hepimizin amacı olmalıdır. Şeker hastalığının kontrolünde hastanın kan şekerini her gün test edip; perhiz, ilaç ve insülin tedavisini çıkan sonuçlara göre ayarlaması tüm dünyanın uyguladığı standart bir yöntemdir. Düzenli egzersiz ve zayıflama sayesinde kişinin şeker hastası olma riski azalır. Diyabet Prevansiyon Çalışmasında metformin dediğimiz ülkemizde Glukofaj, Glukofen, Diaformin olarak piyasada bulunan ilacın kullanımının bozulmuş glikoz toleransı olan bireylerde diyabetin ileride çıkma olasılığını %35 oranında azalttığı gösterilmiştir. Gizli şeker hastası olan kişiler diyet ve ilaç tedavisi ile diyabet gelişimini önleyebilirler.

 

Prof. Dr. Selçuk Can

Endokrinoloji ve Metabolizma Uzmanı

 
 
Muayenehane: Sezai Selek Sok. Tayman Apt
No: 16 Daire: 7 Nişantaşı Şişli 34365 İstanbul Tel: 212 - 296 46 11

Tasarım - Forum